ANNİHİLATİON (YOK OLUŞ) FİLMİNE FEMİNİST BİR YAKLAŞIM (2018 Yapımı)

ANNİHİLATİON (2018 Yapımı)

Annihilation 5 bilim kadınının The Shimmer (Parıltı) adını verdikleri gizemli bir bölgeye olan keşiflerini konu ediniyor. Bu bölgeye giden hiç kimse geri gelmiyor. Geri gelen tek kişi ise ana karakterimizin kayıp eşi Kane oluyor. Fakat oda eskisi gibi değil. Garip, hissiz ve yabancı...O halde Parıltı da neler oluyor? Filme bilimsel yaklaşmaktansa kadının hikayedeki rolünün ne olduğunu ele almanın farklı olabileceğini düşündüm. Bilim Kurgu da veyahut Fantastik sinema türünde kadının konumu tam olarak nedir sizce? Bizler bilim kurgu ya da fantastik filmler dediğimizde aklımıza direk güçlü, yetenekli ya da olağanüstü güçlere sahip erkek profilleri mi geliyor?


   (Karakterler: Dr.Ventress, Lena, Sheppard, Josie, Anya)

Annihilation da bu tabuyu yıkan bir yaklaşım var. Keşfe giden bilim insanlarının hepsi kadın! 
12.keşif gurubunu oluşturan bir biyolog, bir antropolog, bir psikolog, bir araştırmacı ve doktor...
Peki, karakterler doğru ve yerinde işlenmiş mi? Ya da seyirci ile doğru bağı kurabilmiş mi? Bunun cevabı yer yer evet yer yer hayır. Neden mi? İşe başrol olan Lena karakteriyle başlayalım o zaman.

(Natalie Portman (Lena), Oscaar Isaac(Kane))

 Lena, askeri bir geçmişe sahip, akademik kariyeri olan, tek başına yaşayan (Sevgilisi Kane, 1 senedir kayıp) zeki ve maskülen bir kadındır. Lena’nın kim olduğu hakkında fikir edinebiliyoruz. Ya da onun dünyası hakkında bir yargımız var. Fakat Southern Reach üssünde tanıştığı Dr.Ventress, Josie, Anya Thorensen, Sheppard gibi karakterler hakkında çok fazla şey bilmiyoruz. 

Onlarla filmin başından bu yana ciddi bir bağ kuramıyoruz. Filmin ortalarına doğru, bölgeye girdiklerinde Doktor'un Lena’yla olan sandal sahnesinde bir diyalog geçiyor. Bu 4 bilim insanının kaybetme korkularını yitirmelerinden dolayı orada olduklarına dair bir varsayımdan söz ediliyor... Burada ikili arasında kadının duygusal zayıflığına vurgu yapılmak istense de, belki de Yönetmen eleştirel bir bakış açışıyla seyirciye şunu soruyor. Kadın salt kariyeri için ya da bilim için risk alamayacak kadar cesur değil mi? Cevabı size bırakıyorum. Benim için cevap açık tabi ki de "cesur" olacaktır. 

Biz karakterler hakkında derin bilgiler edinemiyoruz fakat bölge- The Shimmer (Parıltı) – hakkında süre ilerledikçe fikirler edinebiliyoruz. İçinde bilinmeyen, kendine ait kurallara sahip bir yaşam barındırmasıyla Tarkovski'nin başyapıtı Stalker'ın "Bölge"sini akla getiriyor. Ve Parıltı, var olan tüm DNA’ları birbirine karıştırıyor, doğanın dengesini, düzenini bozuyordu. Tabi canlıların birbirlerine geçmiş özellikleri, mekânın farklılığı, atmosferi, alışılmışın dışında olan bir dünyanın seyircisi haline getiriyor bizi. Bu büyüleyici mekânın gerilimini karakterler ne yazık ki veremiyor. Fakat biz karakterlerde alamadığımız seyir zevkini mekân üzerinden tatmin ediyoruz. İnsan fiziğiyle gelişen bitkiler, çiçek boynuzlu ceylanlar, konuşan bir ayı gibi öğeler dikkat çekici bir gerilim katıyor filme.


Parıltı da karşılaştığımız ilginç şeylerin üzerine bölge de adım adım ilerlerken ilk kurbanı veriyoruz. Sheppard bir ayı tarafından öldürülüyor ve boğazı parçalanıyor. 

Bu aksiyon sahnesinde kadın konusunda herhangi bir sansasyon yok. Hemen ardından korkuya kapılan iki kadın karakterimiz var, – Anya, Josie - onlarda geriye dönmek istiyor. Profesyonel bir iş üzerindeyken bu tarz korku dolu duygulara kapılmaları yine yönetmenin kadınca bir pencere açıp açmadığı konusunda 2.soru işaretini yaratıyor. Filmin beynini temsil eden Lena, nihayetinde zekâsı ile onları ikna etmeye başarıyor ve yollarına devam ediyorlar.

Lena’nın askeri kimliğini ve soğukkanlı varoluşunu sekteye uğratacak bir yanılsama bulamıyoruz. Karakter filmin başından sonuna kadar oldukça mantıklı, cesur ve istikrarlı duruyor. Bu varsayımı Josie içinde söyleyebiliriz. Oda filmin başında oldukça duygusal ve hassasken film de akademik kimliğiyle öne çıkmaya ve duygusal yanını ara sıra köşeye koymaya başlıyor. Ta ki ilerleyen sahneler de intihar mesajını verip ortalıktan kaybolana kadar. Diğer karakterler; Anya ve Sheppard’ın ise yeterince iyi işlenmeyişi hikâye de bir eksiklik yaratmıyor. Hakkında sadece lezbiyen olduğunu bildiğimiz ve biraz daha maskülen bir tavra sahip olan Anya'yı da çok sonradan kaybediyoruz. Hem de çok ilginç bir şekilde. Sheppard’ın sesine sahip olan ayıyla geçen bir boğuşma sahnesinde. Süre ilerleyip olay örgüsü çözüldükçe, karakterler de teker teker hikâyeyi terk ediyor zaten. Ve Josie da ortadan kayboluyor. 

(Josie - Tessa Thompson)

Deniz fenerine doğru ilerleyen son iki karakterimize (Dr. Ventress, Lena) dönüyoruz. Dr.Ventres’i ayrı bir başlık olarak ele alacak olsaydık, filmin başından bu yana takındığı istikrarlı bir duruş vardı. Fakat Lena’nın sorgu sahnesine geri döndüğümüzde onun kanser olduğunu öğrendiğimizde bu olumlu yaklaşım tamamen yıkılıyor. Filmin başlarında sandal da söylemiş olduğu sözler de tam olarak yerine oturuyor. Acaba Doktor korkuyu yok eden şeylerden birinin ölüm olduğu düşüncesiyle mi kadınların korkusuz olabileceğini iddia ediyordu? Ya da yine duygusal bir kadın profili mi çiziyordu? Neyse ki Lena bütün bu kadın profillerinden ziyade istikrarını sürdürüp finale adım adım ilerliyor. Açıkçası Natalie'ye bu rolü yakıştırdım. "Güçlü ve Zeki Kadın" imajını çok iyi yansıtıyor. Zaten Lena dışında yaratılan tüm karakterler seyirciyle bağ kurulamayacak kadar zayıf işleniyor bana kalırsa. Fakat ben her kadının hikayesinin detaylı işlenmesini ve onların daha cesur tasvir edilmesini isterdim. Tarih cesurları seviyordur ve bunun cinsiyetle ilgisi yoktur diyip tartışmayı noktalayalım mı? 











Karakterler her ne kadar doğru işlenmese de, mekânı ve hikâyesiyle farklı bir bakış açısı ve pencere açan Annihilation, garip, gizemli ve gerilim dolu sahneler içeriyor. Olağanüstü güçlere sahip olmayan sıradan 5 bilim kadınını olağanüstü bir bölgeye gitmeleri bizi hikâyeye bağlayıp merak duygusu oluşturuyor. Finalde Lena karakterinin sorgu sahnesini ve beraberinden bölgede kaybolan parıltının var ettiği her şeyin yok olduğunu görüyoruz. Tıpkı Kane gibi Parıltı'dan sağ salim dönen Lena'nın sorgu sahnesi de bize her şeyin bittiğini ama geriye kalanın Lena olup olmadığına dair çelişkili bir son bırakıyor. Şimdi Parıltı Bölgesi'nin bir kaç detaylı fotoğrafına bakalım. Ve eğer izlemediysen gidip izlemenizi de tavsiye ederim. 












Yorumlar

Popüler Yayınlar