FİL ADAM


ELEPHANT MAN (FİL ADAM)


Sinemada hepimizin "aa bu çok sanatsal, kafamı bununla yormak istemiyorum" deyip es geçtiği hem yönetmenler hem de filmler vardır. David Lynch tam da böyle bir yönetmen, fakat şaşırmış olacaksınız ki bu söylentiler Fil Adam filmi için asla geçerli değildir. Fazla akademik bir dille aktarmış dahi olsam, konusunu, aslında film de bizi tarihe götüren ve bugünümüze ışık tutan insan ilişkilerini, hepimizin kendinden bir şeyler bulabileceği güzellikler keşfettim ve oturup filmin analizini yaptım. Günlük konuşma dilinden ne kadar uzak olursa olsun bu yazıyı okumalısınız! Ama önce filmi izlemelisiniz. İzledikten sonra gelin buraya ve aslında Lynch'in  bu baş yapıtın da bize neler anlattığını bir de benden okuyun. Üstüne bir de sizde fikirlerinizi yorumlara yazın! Hadi bakalım! Bol filmli, bol sanatlı günler!



1980/ Dram, Biyografi/ ABD yapımı
Yönetmen: David Lynch 
Oyuncular: Anthony Hopkins, John Hurt, Anne Bancroft, John Gielgud, Wendy Hiller


FİLM KONUSU

Tuhaf ve sürrealist tarzıyla, filmlerinde ekranda gösterdiği kadar göstermedikleriyle de hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan, Hollywood’un nadir ‘deneysel’ yönetmenlerinden, Blue Velvet, Kayıp Otoban, Silgi Kafa, Vahşi Duygular ve Mulholland Çıkmazı gibi filmlerin yönetmenliğini yapan Lynch, hayal gücüne hiçbir sınır koymayan, karanlık, tuhaf ama orjinal bir sanatçıdır. Kimi zaman filmlerini ucu açık bitiren, kimi zaman klasik bir anlatıyla seyircisine aktaran yönetmen, seyirciyi bu orjinalliği ile daha önce görmedikleri yerlere götürerek yaşamadıkları tecrübeler yaşamayı amaçlar. Aşk, kadın, şiddet, kan insan doğasında bastırılmış her türlü duygunun dışavurumunu iyi bir sinema diliyle seyircisine aktarır Lynch, ve filmlerini ağırlık olarak şu şekilde özetler;
 “Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel bir şeydir ve herkese göre değişir…”
“Gizemi ve bilinmeyeni severim; neler olup bittiğini bilemediğim için karanlık ortamları da… Dış görünüşün altında bir şeyler saklı olduğu fikrinden hoşlanıyorum ve sanırım insanlar bilmedikleri bir şeyi veya daha önce hiç bulunmadıkları bir yeri seyretmeyi seviyorlar.”
Ve belki de en normal filmi diye ifade ettiğimiz Elephant Man filminin yönetmen koltuğunu oturur.

Elephant Man’ de, Doktor Frederick Treves, 1880'lerin kasvetli Londrası'nda ki bi gezici sirkte fil adam lakaplı, çirkin ve son derece anormal bir görüntüsü olan John Merrick'e rastlar. Zalim bir adam olan sirk müdürü Bytes, annesi Merrick'e hamileyken bir filin saldırısına uğradığını anlatmaktadır. Vücudundaki tümörlerin giderek bakımsız ve hastalıklı hala geldiğini gören Dr. Treves, Merrick'in hastaneye yatırılmasını talep eder. Bytes başlar da bu fikre sıcak bakmasa da para karşılığı Merrick’in Dr. Treves’a gitmesine izin verir. Onu yakından tedavi etmek isteyen Doktor, Merrick’in hastaneye yatırılmasını sağlar. Dr. Treves bir süre sonra pek zeki olmayan Merrick'in korkunç görüntüsünün altında son derece duyarlı ve insancıl birinin olduğunu anlar. Hikaye, Merrick’in değişen hayatıyla birlikte süregelen olayları konu edinmeye başlar. Joseph Merrick’i ağır makyajlı haliyle canlandıran Sir John Vincent Hurt, (1940-2017) İngiliz aktör ve seslendirme oyuncusudur. 1962'de televizyon dizilerinde görünerek profesyonel oyunculuğa başlayan Hurt, sonrasında sinemaya da geçiş yapar.  Tarihin en iyi karakter oyuncuları arasında olan Hurt, Midnight Express, Alien, The Elephant Man, Nineteen Eighty-Four, Rob Roy, Harry Potter and the Philosopher's Stone, Spaceballs, V for Vendetta, Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull ve Hellboy gibi filmlerde rol almıştır.
Dr.Treves karakteriyle de o zaman oldukça genç olan Anthony Hopkins çıkıyor, Sir ünvanına sahip olan Hollywood'un büyük oyuncularından Anthony Hopkins, ilk çıkış filmini 1967 yılında Aslan Yürekli Richard”ı oynayarak yapar. 1968-1980 arasında birçok filmde rol alan Hopkins, "Fil Adam/The Elephant Man" ile büyük bir ün kazanır.
Los Angeles’da yaşadığı süre içinde Amerikan filmlerinde ve televizyonlarında çalışmalarını sürdürür. Birçok Amerikan filminde oynayarak hafızalarımıza kazınmayı da başarıyor.




ANALİZ

Joseph Merrick tarihte var olmuş ve filme de konu edinmiş olayları yaşayan gerçek bir karakterdir. Lynch’in gerçek bir hayat hikayesiyle karşımıza çıkardığı film de hilkat garibesi olan Joseph Merrick’in başlar da gezici bir sirkte para karşılığı insanlara sunulan bir seyir malzemesi olarak görürüz. Yönetmen burada, 1800’lerin sonlarında ve 1900ların başlarında Avrupa’da dünyanın dört bir yanından ilgi gören İnsanat Bahçelerine derin bir atıfta bulunur. Tarihte bir çok acı hikayeye ev sahipliği yapan bu korkunç hadise toplumsal bir problemi bireysel bir problem üzerinden bizlere yansıtır.  Lynch, Filmi, “Film adam ve diğerleri” adlı kitaptan esinlenerek yapmıştır. Rivayetlerle başlayan filmde Merrick’in annesinin onu doğurduğu esnada bir filin saldırısına uğradığına dair ortaya atılan iddialar, insanların ilgisini çekmektedir. İnsanlar bu garip, hayvana benzeyen ‘yarı insan’ı izledikçe, kendi güzelliklerine hayran kalmaktan kendilerini alamazlar. Sadece dış görünüşünden dolayı insanlar onun dünyasına girmek istememişler ve onu ucubeleştirmişlerdir. John gördüğü kötü muamele karşısında konuşmayı bilmesine ve kendine özgü naif bir dünyası olmasına rağmen iletişime geçmemeyi seçmiştir. Ta ki 1884 yılında Londra hastanesi cerrahlarından Sir Frederick Treves onu keşfedene kadar. İnsani duygulara son sahnelere kadar rastlamadığımız film de kibir, insan acizliği ve ötekileştirmeye sık sık rastlarız. Onu ziyarete gelen herkesin, kendi kibirlerini fil adamlar yaratarak tatmin etmeye çalıştığını görmekteyiz. Vücut tamlıklarının ve kendisinden daha zavallı olduğuna ikna ettikleri bu karakteri görmek onları tatmin edecek görselliktedir.  Fakat Merrick’i pazarlayan Bytes’ın onu insanlara pazarladığı sahneleri başlar da çok sık göremeyiz. Her şeyin seyrinde gittiği giriş sahnesinden sonra, sirkin önünden geçerken gördüğü Elephant Man tabelasına aklı takılan Dr.Treves dayanamayıp para karşılığı Film Adam’ı görmek istediğini söylemesiyle hikaye başlar. Fakat tarihte bu tarz muameleye maruz kalan herkesin bir Dr. Treves’i ne yazık ki yoktur. Yönetmen burada ahlaki bir davranışı her ne kadar gözler önüne sermiş olursa olsun insan doğasının karanlık taraflarını da birçok sahne de bizlere gösterir. Tıpkı Dr. Treves’ın da kendi çıkarları doğrultusunda John’u yanına alması gibi. Merrick’in bakımını üslenmek ve Bytes’tan kurtarmak için kollarını sıvayan Dr.Treves kendisi için de bir planı vardır. Onu akademi de tıbbi deneyleri ve çalışmaları için bir fırsat olarak görür ve nihayetinde Joseph Merrick’i yanına alır. Yönetmen kurgusunda önemli olanın iç güzellik olduğunu her defasından seyircisine naif bir dille anlatır.  Tarihe birçok nokta da ışık tutan bu filmde savaşlar, anıtlar ve abidelerle kendi ölümsüzlüğünü müjdeleyen insanın yine ölümlülüğünün sınırlarına takılmaktan kendini alamadığını görürüz. Ölümlü olma duygusu, onda giderek büyüyen hırslara, daha çok güç, zafer kazanma arzularına sebep olmuş, kahramanlık destanları, kendinde iyiyi, güzeli ve erdemi yaratmaya çalışan insanlığın bir de kötülere, zayıflara ve çirkinlere ihtiyacı olduğunu göstermiştir. Filmde Fil adam John Merrick’in sergilerden alınıp bir hastaneye girmesi artık halkın eğlence ve röntgen dünyasından kopuşunu ifade eder. Artık kliniğin daha yasal olan dünyasına adım atmıştır. Bilim onu doğa kanunlarına tabi bir canlı olarak ele alır. 




Ucube beden nihayetinde bir insan bedenidir. David Lynch bu fikri filmin bir sahnesinde fil adama söyleterek ifade eder: “Ben de bir insanım, sizin gibi.” Fil Adam 19. yüzyılın edebi, estetik ve bilimsel değişimini çok iyi yansıtır. “Ucubelerin bir ruhu vardır ve John artık sirkten çıkmıştır, doktorun kendisi için hazırlattığı özel bir odada yaşamaktadır. Şehrin ileri gelenleri; sanat dünyasındaki ünlü isimler, asiller John’a ilgi göstermeye başlamışlardır. Bu sefer de John popülerliğin simgesi haline getirtilmiş ve aydınların bu yolla gözdesi olmuştur. Doktor aslında John’un edebiyata, tiyatroya ve yaşamdaki güzelliklere tutkun ve bunları görebilecek keskin bir bakışa sahip olduğunu keşfetmiştir. Ve artık John konuşmaya ve kendisine güvenmeye başlamıştır. Ancak bu filmde Fil Adam John Merrick’in belki de en rahat ettiği yer olan hastanede yine de bizi huzursuz kılan bir şeyler vardır. Halk kitlelerinin bakışından kurtulan John, yüksek sosyetenin ince zevklerinin ve gözlemlerinin bir parçası haline gelmiştir. John’u diğer hastalarının arasında tutamayacağını söyleyen hastane müdürüne karşı orta sınıf İngilizlerden bağışlar yağmaya başlamıştır. David Lynch yine de John’un klinik ortamındaki rahatlığı ve özgüvenini izleyiciye vererek bilime ve rasyonelliğe bir saygı duruşunda bulunur. Panayırlardaki sömürüden tıbbın yardımına doğru evrilen bir tarih söz konusudur. Filmde yüksek sosyeteden biri “Yo, hayır, siz bir ucube değilsiniz, siz bir Romeo’sunuz diye bağırır” John Merrick’e. Ucubelik artık öteki’nin bedeninde yer eden bir şey olmaktan çok gözlemcinin bakışında saklı olan bir şey haline gelir. Bakışta yaşanan bu değişimin yine de film açısından kayda değer bir çelişkisi vardır. O da John Merrick’in insanlarda hayret uyandıran naifliği ve entelektüel sohbetlere iştirakıdır. Onu ziyarete gelen insanlar bir farklılığı görmek yerine bu farklılıktaki benzerliklerini arama eğilimindedir.




Filmi bütünden parçaya doğru kurgulayan yönetmen, doğrusal bir düzlem üzerinde hikâyeyi aktarır. Doğum, yaşam ve ölüm üçlemesinin doğum kısmına şahit olamasak da yönetmen her sahnesinde karakter hakkında fikir sahibi olmamızı diyaloglarla sağlar. Seyirci bu zekice yapılmış manevralarla hikâyeyi kafasında oturtturur ve Joseph Merrick’in evrimine panayır hayatıyla birlikte şahit olmaya başlar. Kamerayı gözlemci bir bakış açısıyla Joseph Merrick’in hayatına sokan yönetmen seyirciyi hikâyeyle bütünleştirerek katarsis bakış açısının da temelini atar. Merrick, aşağılanmış, itilip kakılmış, dışlanmış ve hayatı boyu böyle hissettiği halde bir kere bile “Ben niye böyleyim” diye kendisine sormamıştır. Film bize ucubeliğe bakışın bir tarihini sunar. Çünkü John bir sirkten çıkmış ama başka bir sirktedir artık. Başlar da aşağılanan ve insanların korkarak çığlıklar attığı adam, soylu halkın gözdesi halindedir. Yönetmen siyah beyaz efektlerle dönemi yansıtır. Film boyunca bir çok kötü muameleye maruz kalan karakter tıpkı gece bekçisinin getirdiği aynanın Merrick’te travmaya sebep olması ve çocukluk anılarını gözünün önüne getirmesine benzeyen durumlar karşısında bile iyiliğinden ve naifliğinden hiçbir şey kaybetmez. Merrick’in öz kimliğini bulmasında en önemli aşamalardan birincisi iletişim yeteneğinin ortaya çıkarılmasıdır. Beden, insanın kendisini ifade etmesinde kolaylaştırıcı bir araçtır. Ancak Merrick için durum tersine işlediğinden konuşmak, onun için çok arka plana atılmış bir iletişim etkinliğidir. Treves, Merrick’in hastaneye geldiği ilk zamanlarda onu konuşmaya zorlar. Konuşamasa da sürekli hareket hâlinde olan gözlerinden anlaşılacağı gibi Merrick’in söyleyeceği birçok şey vardır. Bedeninin bir nesne olarak görülmesinden Merrick’i kurtaracak ilk adım, kendisini dil ile ifade edebilmesine bağlıdır. Ve yine toplum tarafından kabul gördüğünün ilk sinyali, İncil’den bir parçayı ezberinden okuması ile olur; bununla birlikte de Merrick hastanede gözlem altında tutulması kabul edilir. Merrick’in öz kimliği ile yüzleştiği alanlardan bir diğeri sanattır. Hastanedeki odada, penceresinden bakınca görünen katedralin maketini yapmaya başlar. Katedralin sadece üst taraflarını gördüğünden yapının geriye kalan kısmını hayal gücüne güvenerek inşa edecektir. Bu durum, Merrick’in film boyunca aradığı kimliğini bulma ve onu ortaya koymaya çalışmasıyla benzeşen bir süreçtir. Merrick’in bedeni Merrick hakkında ne kadar şey söylüyorsa, katedralin görülebilen kısmı da katedral hakkında o kadar şey söyler. Filmin sonuna gelindiğinde maketin yapımı da tamamlanır ve hayal gücü ile muhteşem bir yapının ortaya konduğunu görürüz. Lynch, yine filmin sonunda klasik anlatıyı es geçmeyerek Joseph Merrick’in hüzün dolu ölüm sahnesiyle bizleri baş başa bırakır.




Hikaye boyunca belki de bizi en çok rahatsız eden şey, Joseph Merrick’i gören insanların çığlık çığlığa kaçışları ve bunu bir zevk haline getirmiş Bytes tarzı insanların pazarlama arzusudur. Merrick’e yöneltilen bakış açıları, karakterlere göre keskin farklılıklar gösterir. Başhemşirenin, Bayan Kendal’ın, Treves’in karısının, gece bekçisinin ve Bay Bytse’ın Merrick’e olan bakış açıları, kendi içlerinde tutarlılık gösterir ve birbirlerinden kesin bir şekilde ayrılır. Ancak Treves filmin başından sonuna kadar Merrick ile tutarlı bir ilişki içindedir, tutarlılığı sürekli sorgulanabilir. Merrick, Treves’in gözünde sınırları görülür derecede belli aşamalardan geçerek bir nesne olmaktan özne olmaya doğru evrilir. Merrick’i ucube gösterilerinden hastaneye getirdikten sonra onu konuşmaya zorlaması, içten içe bu tutarlı ilişkiyi kendisi için daha kabul edilebilir bir seviyeye çekme çabasıdır. Evinde misafir ettiği sahnelerde Merrick ile göz teması kurmaktan çekinen Treves’in, doktorlara yaptığı sunumda Merrick’i aslında bir nesne gibi görüyor oluşu daha belirgindir. Merrick kendisini dil gibi, sanat gibi kanallarla ifade etmeye başladıktan sonra Treves’in bu bakış açısı da değişmeye başlar. Filmin sonuna doğru yüksek açılı planlar, yerini ikiliyi omuz ve bel hizasından eşit gösterecek planlara bırakır. Treves’i artık Merrick’e sarılırken ve onun papyonunu düzeltirken görürüz. Başhemşirenin durumu daha farklıdır. Merrick ile daha eşit bir statüde, profesyonel anlamda bir ilişkisi vardır diyebiliriz. Bakıma muhtaç diğer tüm hastalara yaptığı gibi onu da yıkar, temiz kıyafetler giydirir. Kendi bakış açısından doğrunun bu olduğunu düşündüğü için de Treves’in Merrick ile olan ilişkisine kuşkuyla bakar, hem de sosyetenin ziyaretlerini eleştirir. Hastanenin sirkten bir farkının kalmadığını, sirke gidenler ile sosyeteden insanların farklı bakışlara sahip olmadıklarını ifade etmesi, onun Merrick hakkındaki yargısını daha net anlatır. Bayan Kendal gazetelerde Fil Adam hakkında çıkan haberleri okuduğunda Merrick ile tanışmak ister ve ona gıyabında ‘beyefendi’ der. Merrick’in öz kimliğini en çıplaklığıyla ilk bakışta sadece o görebilir ve ona empati ile yaklaşır. Merrick ile konuşurken Treves’in aksine göz kontağı kurmaktan kaçınmaz, hatta yanından ayrılırken onu yanağından öper, “Sen Film Adam değilsin; sen Romeo’sun.” der. Bayan Kendal’ın bakış açısı yumuşak bir ışıkla ve alçak açılı çekimler ile daha belirgin hâle getirilmiştir. Onların ilişkisi arkadaşlık, karşılıklı saygı ve sevgiyi içeren bir ilişkidir. Bedenin iletişimdeki yeri, açıklığı, tekliği ve duyarlılığı; güven, karşıtlık ve karşılıklı tanıma gerektirir. Merrick, bedeni bir nesne olarak değer biçildiği müddetçe, diğer bir deyişle bedeninin ardına kalan ruhu göz ardı edildiğinde, tacize ve işkenceye maruz kalacaktır. Bu, Bay Bytes’ın ve gece bekçisinin tavırları sonucu ortaya çıkan kaos sahnelerinden rahatlıkla anlaşılır. Bedenlerimizden çok öz kimliğimiz, yani ruhumuz empatiye ve anlayışa ihtiyaç duyduğunu yönetmen usta ir dille bizlere anlatır. Ruhsal yıkımın olmaması, bedenin karşılıklı güven duygusunu inşa edebilmesine bağlıdır. Film, sosyal çevrenin korkunç ve vahşi bir betimlemesini yapar ve esas olanın iç güzellik olduğunu ta en başından bizlere anlatır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar